Cehaletten fazilete
Tasavvuf terimleri sözlüğünden seçtiğim sözcüklerle devam ediyorum bugün de. Cehalletten fazilete diyerek c harfinden başlayıp f harfine uzanıyoruz.
Daha önce seçmiş olduğum sözcüklere göz atmak isterseniz: Tasavvuf terimleri sözlüğünden
Cehalet: Bilgisizlik. (Tas.) Yıllarca
resmî ve zâhirî ilimleri tahsil etmiş olsa bile gerçekleri idrak etme
yeteneğinden uzak bulunan gönül. Marifete nûr-i ilim dendiği gibi anlayışsız
kalbe de zulmet-i cehâlet denir. (Ferheng)
Cihâd: Savaş. (Tas.) Sâlikin nefsini
zabt u rabt altına alması için vermiş olduğu mücadele, bu maksatla çekilen
çile. Cihâd-ı asgar: Küçük savaş.
(Tas.) Düşmana karşı cephede verilen savaş. Cihâd-ı ekber: Büyük savaş. (Tas.)
Nefse karşı verilen savaş. Nefsin kahr ve mahv edilmesi. (İbn Arabî,
Futuhât, IV, 600, Ferheng, Tehâvenî, I, 218. Mücâhede, Sühreverdi, Avarif, 107)
Çile, çilâ, çille: Kırk sayısı. (Tas.) Dervişlerin
tenha ve ıssız bir yere çekilip kırk gün kırk gece çetin bir perhiz ve nefs
mücahedesi döneminden geçmeleri, bu süre içinde gıda, uyku ve dünya kelâmını
asgariye indirerek hem beden, hem de düşünce ile âzamî derece ibadet etmeleri.
Çile sıkı bir perhiz, çetin bir nefs idmanı, zor bir ruhû eğitim ve başarılması
son derece güç bir imtihandır. Dervişlerin çile çıkarmak için özel olarak inşa
edilen çilehâne ve halvethâne gibi adlar alan yerler dar
ve karanlıktır. Burada dervişler ölmeden evvel ölürler. Çile çeken dervişe
çile-nişin, çilesini tamamlayana çilekeş,
çilesini yarım bırakana çile-şiken
adı verilir.
Destur: İzin, ruhsat, müsâade. (Tas.)
Bazı tarikatlarda, özellikle Mevlevîlikte ve Bektaşîlikte şeyhlerden ve tarikat
büyüklerinden müsâade almak için kullanılan bir deyim. Cesaret isteyen zor bir
işe girişilirken evliyanın ruhaniyetinden faydalanmak ve onlardan güç almak
için de: «destûr!» denir. Ekseriya: «Destûr ya pir!» denir.
Dört kapı: Şeriat, tarîkat, marifet,
hakîkat.
Bektaşîlikte bu kapılardan her birinin on makamı vardır. Buna kırk makam
denir. Hz. Peygamber’in sözü şeriat,
fiili tarikat, hâli marifet, sırrı hakikat’tır. Şeriat farz, tarikat vacip, marifet sünnet, hakikat
nafiledir.
Edeb: Terbiye, incelik, nezaket, kabul
gören kullara uyma. (Tas.) Kişideki bir meleke olup onu kötü hal ve
hareketlerden vazgeçirir. a) Tarikat edebi (âdâb-ı tarikat) Tarikat ehlinin
uydukları usul ve esaslar. b) Şeriat
edebi (edebu’ş şeria) dinin zahiri ve şer’i kurallarına uyma. c) Hizmet edebi (edebu’l hidme). Çok
hizmet etmek, fakat yapılan hizmeti hiç görmemek. d) Hakk’ın edebi (edebu’l
Hak) Hakk’a ve Halk’a ait olanı bilmek, kula ait olanı kula, Hakk’a ait olanı
Hakk’a nisbet etmek. (ibn Arabi) Edeb yâ
hû. Edebin önemini belirtmek ve
muhatabı edebli olmaya davet etmek için söylenir. Hizmetteki edeb hizmetin
kendisinden daha değerlidir. Tasavvuf tümüyle edebten ibarettir. Edeb kurallara
uymayı ve resmi olmayı gerektirir. Oysa sevgi ve dostluk tam olursa edebe
riayet şart olmaktan çıkar. Edeb gözetene edebli
(edib), gözetmeyene edebsiz denir.
Bazen edebsizden de edeb öğrenilebilir. Lokman,
«Edebi edebsizlerden öğrendim», demiştir.
Evliyâ: Veliler, dostlar. (Tas.)
Ermişler, erenler. Hakk’ın dostları, Allah’ın özel ilgisine, sevgisine ve
yardımına nail olanlar. Genel anlamda mü’minlerin hepsi evliyadır. Evliyanın
çeşitli varlıklar üzerinde etkili olan bir manevi gücü vardır. Duaları Allah
katında makbul olur. Evliya Allah’ı kendilerine dost edinmiş, Allah da onları
kendine dost edinmiştir.
Fazîlet: Erdem. İnsanda doğuştan var olan
iyi huyların ve güzel niteliklerin geliştirilmiş ve olgunlaştırılmış şekilleri.
Bunun zıddı rezîlettir. Fazâil-rezâil (Ebu’l-Bekâ, Külliyât, 273.)