Tasavvuf terimleri sözlüğünden
Merhaba Sevgili Edebiyat Dostları,
Ramazan ayındayız ve bu ayın ruhuna uygun bir konuyla yazılarıma devam ediyorum bir süredir. "Tasavvuf"
Bir önceki yazımda - Tasavvuf terimleri hakkında bilgi - bu terimlerin anlamının kültürümüzle olan bağlantısından söz etmiştim. Bugünden itibaren ramazan ayı boyunca bazı tasavvuf terimlerinin anlamlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Tasavvuf yolu her ne kadar çetin de olsa işin edebi yönü ve kültürümüzde yer etmiş sözcüklerin anlamları umarım ilginizi çeker. Aslında pek çoğu duyduğunuz, bildiğiniz şeyler. Açıklamaları okurken anlamını bilmediğiniz sözcükler olabilir. Bunlara takılmayın lütfen. Anladıklarınız sizin için yeterli olacaktır. Bugün anlamadığınız bir nokta bir başka yazıda sizin için anlaşılır hale gelecektir muhtemelen.
Abd – Abdiyet:
Kul, köle, bende. (tas.) Hakk’a kul olduğu için başkasına kul olmayan.
Hz. Peygamber’in en yüce makamı, insanoğlunun sahip olduğu manevi mertebelerin
en yükseği abdiyettir. Kelime-i
şehadette: «Abdühû ve Resûlühû»
denir. Bu ifade: «Hz. Peygamber önce
Allah’ın kulu, sonra resûlüdür.» anlamına geldiğinden Abdiyet (kulluk) risaletten de nübüvvetten de önce gelir. Hak Teâlâ
Hz. Muhammed’i (a.s.) «Kul Peygamber» ile «Sultan
Peygamber» olma arasında muhayyer bırakınca Resulullah hiç tereddüt etmeden
kul Peygamber olmayı tercih etmişti. Çünkü Allah’a tam kul olmak, mâsivaya
karşı tam hür olmak demektir. Bu yüzden Hz. Peygamber’in bir ismi de Tanrı kulu
(Abdullah)dır.
Âhiretlik: Samimi bir itikadla birbirini
din kardeşi olarak tanımış iki kadından (bazen iki erkek de olabilir) her biri
diğerine âhiretlik (âhretlik ) der. Âhirette sevap alma ümidiyle küçükken
alınıp büyütülmüş bakıma ve korunmaya muhtaç kız çocuklarına da âhiretlik
denir. (Pakaalınlar, I, 30.)
Âkıl: Uslu, düşünceli, mantıklı hareket
eden. (Tas.) Dünyevi arzular tuzağına düşmeyen. Akıllının alâmetleri: Bekâ yurdunu sever, fenâdan hoşlanmaz.
İhtiyacı kadar konuşur, fazlasını terk eder. şu dört şeyi korur: Emânet, doğruluk, iyi dost ve sır. Muhaliflerle sohbet etmez, dünya uşaklarının
meclislerine gitmez. (Sülemi, 473, 265, 416). Deli kendini dünyaya, akıllı Mevlâ’ya
verir.
Alp Erenler: Gâzi dervişler, mücâhit
dervişler, dinî sâik ve kahramanlık duygularıyla kâfirlere karşı tahta
kılıçları ile savaşıp küfür diyarında islâmı yaymaya çalışan savşçı
mutasavvıflar. (F. Köprülü Teim. Anka. 1966. 208, 216.)

Basîret: Öngörü, sağgörü, gaflete
düşmeden ve duygulara kapılmadan ileriyi ve gerçekleri isâbetli olarak görme
yeteneği. (Tas.) Kudsiyet nuru ile aydınlanmış kalbin bir gücü olup o sayeden
nesnelerin hakikati ve içyüzü görülür. Nefse göre nesnelerin şekillerini ve
dışyüzünü gören göz ne ise kalbe göre basîret de odur. Hükema buna kudsî kuvvet
adını verir. (Kâşânî, Ta’rifât.)
Berzah: Farklı iki ortam arasında yer
alan ve bu iki ortama tamamıyla benzemediği gibi tam olarak onlardan farklı da
olmayan ara ortam, iki şeyi yekdiğerinden ayıran üçüncü şey, ara bölge. Ölümle
başlayıp kıyamete kadar süren zaman, bu zaman içinde ruhların bulunduğu mekân
ve âlem, dünya ile âhiret arasındaki âlem. (bk. Mü’minûn sûresi, 23/100,
Rahman, 55/20). Ölüm suretiyle dünyadan ayrılan ruhlar berzah âlemine
gittikleri gibi uyku halinde bedenden ayrılan ruhlar da o âleme giderler. İki
hal, iki sıfat, iki mertebe ve iki âlem arasında bulunan ara hâle, sıfata,
mertebeye ve âleme de berzah denir. Mesela hayal, varlıkla yokluk arasında yer
alan bir berzahtır ne vardır ne de yok, ne malûmdur ne de mechul, ne müsbettir
ne de menfi veya hem vardır hem yoktur. İnsanın hakikati ve mahiyeti de bir
berzahtır. Hak ile halk arasında bulunur. Bir yönüyle Hakk’a, diğer yönüyle
halka dönüktür veya insan bir yönden ruhlar âlemine, diğer yönden beden ve
madde âlemine bağlıdır. Mülk ile melekût, şehâdet ile gayb âlemleri arasında
bulunur. Hem o, hem bu âlemin bazı özelliklerine sahip olduğu halde mutlak
olarak ne o, ne de bu âlemdendir.
Besmele: Önemli olan her işe «Bismillâh»
denilerek başlandığından İbn Arabi’ye
göre Allah’a göre; «Kon» (ül) ne ise insana göre Besmele de odur. Besmele
insana bir şeyi yapma ve meydana getirme gücünü ve iradesini verir. Allah «kün»
ile kul «besmele» ile yapar.
Bir Hırka Bir Lokma: Tasavvufun dünya görüşünü ifade
eder. şu hadislere dayanır: «Allah’ım Muhammed’e ve ailesine kefâf
(ihtiyacını defedecek) miktarda ver.» (Müslim, Zühd, 19/). «İnsana
barınacağı kadar bir ev, mahrem yerini örteceği kadar elbise, hayatını
sürdüreceği kadar gıda yeter.» (Tirmizî, Zühd, 30.) «Yevmün cedîd – rizkun cedîd».
(Tasavvuf
Terimleri Sözlüğü, Dr. Süleyman ULUDAĞ, Marifet Yayınları, İstanbul 1991)