Okuma Sanatı
Okuma
bir gaye değil, bir araçtır. Okumanın sonunda bir fayda elde edilmelidir.
Günümüze ışık tutmuyorsa tarih okumanın; öz varlığımızı düzeltmeyecekse ahlak
okumanın bir gerekliliği yoktur. Örneğin marangozluk kitabını tekrar tekrar
okuduktan sonra, onunla hiçbir şey yapmayan adam, gayretli bir okuyucu, fakat
bir nevi delidir. Goethe’ye göre: «Okumayı öğrenmek, sanatların en gücüdür.»
İnsan;
bir kitabı okuduktan sonra, eskisinden daha akıllı hareket edebilmeli; şunun
bunun sözlerinden daha az aldanmalı; her şeyi daha açık görmeye, daha derin
hissetmeye başlamalıdır. Güzelliği daha çok anladım; daha nazik, daha neşeli,
daha mutlu oldum; düşüncelerim gelişti; hayatı ve insanları daha iyi kavradım;
yaşama gücüm, hayata karşı cesaretim arttı diyebilmelidir. O zaman okuma boşa
gitmemiştir. Bunları söyleyemezseniz, siz de marangozluk kitabını okuyan, fakat
boş sandıklar üzerinde çoluk çocuğu ile yemek yemeğe mahkûm olan adama
benzersiniz.
Kitap
okurken rastgele, gevşek ve yorgun bir kafa ile okuyoruz. Kitabın bize faydalı
olması imkanını yaratmıyoruz. Oysaki bütün kuvvet makinemizi harekete
getirmedikçe iyi okumaya imkan yoktur. Bizden daha yüksek bir kafa bize
birtakım fikirler telkin etmek istiyor. Biz böyle okuyuşumuzla onları
hazmettiğimizi sanırız. İşte bu sanış bizi aldatmaktadır. Okumayı, düşünce
izlemedikçe bu okuma boşuna yapılmıştır. Bu bir bakıma hem delilik, hem de
anlamsızlıktır.
Büyük
bir ün almış hiçbir kitap yoktur ki, en az iki defa okunmadıkça okunmuş
sayılabilsin. Büyük bir kitabı, büyük bir adamı dinler gibi kuvvetli bir
düşünce ile okuyunuz. Bütün dimağınız, bütün ruhunuzla okuyunuz. Satırlar
üzerinde düşününüz. Aradan bir zaman geçtikten sonra tekrar okuyunuz. Ancak
bundan sonradır ki, kitap sizin kişiliğinize girer, sizden bir parça olu;
hayatınızı, düşüncelerinizi etkiler.